Aziz yoldaşım, modern dünyanın insanının içine hapsettiği o soğuk, o yapay aydınlığın karşısında, Hüznün Karanlığı'nda yol aldık. Üç yılı aşkın süredir kaleme aldığımız tüm yazıları, yegane gayemiz olan "Hüznün Karanlığı" başlığı altında topladık. Nihayet gayemiz, visale ermektedir. Bu yolculukta, tasavvuf ile yol aldık. Gördük ki tasavvuf, insanın Allah'a vuslat yolunda katettiği mesafeleri değil; o mesafelerde yitip giden benliğini bulduğu bir seyran yeridir. Hüzün ise bu yoldaki, içimizdeki yolcu ve yoldaştır.
Allah'a özlemin ve O'ndan uzaklığın acısı, gönlümüzün en derinindeki dumansız bir yangındır. Bu yangını, hüznün karanlığına gark olduğumuzda anladık. Gördük ki hüzün, bir lanet değil; bir lütuftur. Evet, karanlık gece gibi iner. Lakin yıldızları görünür kılar. Bizler de Hüznün Karanlığı'nda yıldızlarımızı gördük.
İnsan, Allah'tan uzaklaştıkça hüzne gömülür. Hüzne gömüldükçe O'nu arar. O'ndan koptukça yalnızlaşır, yalnızlaştıkça hüzne mahkum olur. Lakin bu mahkumiyet, bir zincir değil; bir kanattır. İşte bu kanat ile bizden bize uçmaya, göğsümüzdeki göğe havalandık. "Kuş ölür, sen uçuşu hatırla" misali, uçuştaki bir söz nakşoldu içimize: Ben bir hiçim, lakin O'nunla her şeyim...
Hasılı Hüznün Karanlığı, insanı iç dünyasında bir seyr-i süluk'a çıkarır. onu kendi benliğiyle, o benliğin ötesindeki hakikatle yüzleştirir. Bu yüzleşmeden çıkan netice ise Hüznün Karanlığı'nın manasıdır. Hüzün, bir son değil başlangıçtır; karanlık, bir yokluk değil varlık sancısıdır.
Kur'an-ı Kerim üzere tefekkürümüzde, Hüznün Karanlığı'nın bir imtihan sahnesi olduğunun kanaatindeyim. Misal, Hz. Yusuf'un kuyusu bir karanlık değil midir? Lakin o karanlık, sabrın ve teslimiyetin ruhuyla ayaklanmıştır. Hz. Yakub'un gözyaşları bir hüzün değil midir? Lakin o hüzün, Hakk'a olan bağlılığın bir nişanesidir. Hasılı peygamberlerin hayatı, bir hüzünle yoğrulmuştur. Zira hüzün, Allah'a yakınlığın bedelidir. O halde bir hükmü idrak etmek gerek: Karanlık, bir ceza değil; rahmettir. İnsanı, Allah'a döndüren rahmettir. İnanan kimse, hüznün kucağında sabrı öğrenir ve sabrın sonucunda ise selamete, gayesi olan muhabbete erişir.
Bugünün insanı, Batı'nın ve Amerika'nın parlak perdelerinin altında "aydınlık" denen bir illüzyona kilitlenmiştir. Özentiliğin, tüketim çılgınlığının ve plastik yaşamların hepsi, insanın asıl karanlığını örten bir alacakaranlık perdesidir. Oysa bizim asıl karanlığımızda, kadim bir hüzün kıvrınmaktadır. Bu hüznü, yalnızca ferdi bir hüzün olarak düşünmeyiniz. Zira bu hüznün kökleri; Semerkant'ın, Buhara'nın ve dahi Konya'nın ruh iklimine dayanmaktadır.
İşte asıl karanlığımızdaki bu hüzün, pasif bir çöküş değildir. Aksine, aktif bir arayışın ve kendini bilme ameliyesinin sancısıdır. Bugünün insanı, içindeki hakikat arayışının hüznünü bastırmak için sürekli bir eğlence hayatınının, sahte kahkahaların, tüketim çılgınlığının içerisindedir. Tarihi hüznünü ise sığ milliyetçi söylemlerle ve yapay gurur gösterileriyle bastırmaktadır. Kendini kaybetmişliğin zirve yaptığı bu çağdaki gayemiz, bir uyanış davasıdır. Hüznünü taşımaktan aciz olan bugünün insanı, onu pazarlanabilir bir nostaljiye ve içi boş bir hamasete indirgemiştir.
Bizler, bugünün insanının sevincinden uzağız. Çünkü Hüznün Karanlığı, bu sevinçten daha kutsaldır. "Ümmetin hüznü, Ortadoğu'nun yarasıdır." demekten ötesidir. Kendi çirkinliğimizle, aczimizle, günahımızla, şanlı tarihe karşı sorumluluğumuzla yüzleşmektir. Hasılı bizdeki hüzün, bir inkılap arzusudur. Nefsi terbiyenin, toplumu ıslahın ve medeniyeti yeniden inşa etmenin ilk kıvılcımıdır. İşte her bir gönülden çıkan bu kıvılcımlarla, Hakikatin ateşi nasiplenecek, alevlenecek ve söndürülemez bir kora dönüşecektir. Kastımız, içimizde unuttuğumuz ve bastırdığımız o arındırıcı karanlığı, açığa çıkarmaktır. O'na yeniden dönmek, O'nun verdiği varlık sancısını göze almak ve O'nun aydınlığa açılan kapısını, hakikati zorlamaktır. İşte kurtuluş, doğru olanın koynunda yatmaktadır. Velhasıl kelam, kişiyi aydınlık kılan Hüznün Karanlığı'dır.
Ramazan Musluoglu
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.