Sezdiğim adımlar sana yaklaşıyor. Gönlümün iki yana denklemi,
iki bilinmezlik ile dengededir. Kim bilir? Belki de gönüldeki yara, merhemin
acısıdır.
Mademki gönül, demini, dertten alır; o halde yaraya tuz
basmaya ne hacet? Yahut derman, derde bela değil midir? Mesele, bakış açısından
ziyade bilinmezlik akışıdır. Bilinmezin cevabı, bir bilene de sorulsa
yanlıştır. Sadeleştirmek gerekirse, durum düşünsel farklılıklar değildir.
Saklı tutulan, gizemini koruduğu müddetçe değerlidir. Öyle ki
Aşk, heyecanı müddetince bir başka lezzetlidir. Sırra vakıf olduktan sonra ise ömür,
o lezzetin şükrü süresincedir.
Gönül, tafsilata mecbur tutulmadan tahsilata gönderilmez. Aşk’a
gönlünü anlat ki, gönlün Aşk’ı tanısın. Hatırla, ne diyor sevgili: “Dua ediniz,
icabet edeyim.”
Tanış olmaya ne gerek, Aşk zaten gönlünü tanıyor. Gönlün ile sen, Aşk’a
yabancısın.
Sevgiliye seslenmek için en güzel şiiri arıyorsan, gönlündeki
yalın mısralardan seslen sevgiliye. Ben öyle inanırım ki; mısralarım, kuvvetini
işte bu bilinmezlikten alır. İşte budur, gönüllere dokunan mısralarımın gücü.
Bu bilinmezlik, kendini bir başka bilinmezlik içinde aşikâr ediyor. Öyle ki, aşikâr
ederken gizemini yitirmiyor. Sır, aşikâr oluyor; gönlümüz idrak ediyor,
hüzünden nasibimizi alıyoruz. Mamafih, aşikâr olan sırlanıyor.
Velhasıl kelam, Aşk’a tertil ile âşık olmak gerekir. Bu
tertil, sır ve aşikâr olmak üzere iki öz ile özümsenebilir. Gönlünde âşık
olmaktan yana şüphen olmasın ki, ben aşığım diyebilesin. Mademki âşıksın, Aşk’tan
yana şüphen mi var? Vesselam…
Ramazan Musluoglu
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.