Zanlı

zanlı-fgnlxr.jpg

Gökyüzünün aydınlığı, gözleri doyurmaz. Çünkü insan, ruhunun aydınlığı kadar aydınlanır. Öyleyse hangi karanlık, aydınlığı doğurur? Hangi siyah, beyazları kıskandırır?

Karamsarlığın karanlığı, âmâ; hüznün karanlığı, insanı aşık eder. İşte bu doğum, erginlikten reşidliğe geçiştir. Çağlar boyu, hep eskiler daha güzel kabul görmüştür. Eskiler mi güzeldir, yoksa yenideki güzellikler yeterince nostaljik mi değildir? Bilinç, tam olarak budur. Güzellik kaygısı değil güzellik algısıdır. Öz Türkçe ile güzellik bilincidir. İhtiyarlık, kelime manasıyla, "seçme hakkı" olan kişidir. Peki, zamansal bir anlam ifade etmeyen reşid ile arasındaki ilişki nedir? Aynı anlama gelen iki kelime fakat zamansal eşitliği karşılamayan, hatta aralarında bir vakit uçurumu olması nasıl açıklanabilir? Meseleyi bedensel ihtiyarlık ve gönül ihtiyarlığı olarak ikiye bölüp; cüzi iradeyi de göz önünde bulundurarak açıklayalım. Bedensel ihtiyarlık: Güzelliği geç kavrama, bir diğer tabirle "gecikmiş gönül farkındalığı" olarak tanımlanabilir. Haliyle vakitlice gelen güzel, an itibariyle değil; zaman içerisinde fark edilir. Gönül ihtiyarlığı ise aksidir. Yanisi şudur ki, gönül geç olgunlaşır ve güzellikler de geç fark edilir. O halde gönül ihtiyarlığı, güzeli seçmenin anlık temsilidir.

Sevgisizlik, vefasızlık, ön yargı, kibir ve daha nicesiyle gelen hamlık, gönlün geç olgunlaşmasının sebebidir. Kişi, kendisini karamsarlıkla karartır ve kendindeki aydınlığı kendinden kıskanır. İthal düşünceleri, çiğ sancılarla sindirir. Aidi olmadığı dünyanın, aidiyetini kabullenir. Artık masivanın bir yaşam yargısıdır. Beynelmilel ne kadar düşünce varsa kabullenir ve bireyselliğini (şahsi düşüncelerini) yitirir. Oysa aklın denetimi, gönlün zerafetiyle sağlanır. Düşüncelerin pençeleri, gönüldeki tatlı cerahatleri yeniden kanatır. Gönüldeki güzellikleri yitirmemek: Güzeli, güzelden ahzetmekle mümkündür. Öyleyse bu doğrultu bizi, "güzel ile olma" ve "güzel ile güzelleşme" denklemine götürür.

Kötünün misillemelerine karşı tek siper yeterlidir: Güzeli himaye etmek. Hüzün, tam olarak yüzünü burada gösterir. Abartılı kahkahalar ve neşenin uzağında, umudun üzgün yanıyla ve ciddiyet edasıyla hıfzetmeye taliptir. Gerçeklikten soyutlanmış düşünceler, Sanal hayatlar doğurur. Bu durum; insana, insancıl yaklaşımı ve yaşama özverisini yitirir. Bir boşvermişliğin içinde, rastgele eylemlerle, yaşantı sürdürülür. Gönlün ayarını bozmak, vicdan ayarını kaçırmaktır. Bu raddeden sonra bilinç, yerini şikayete bırakır.

Güzelden yana, insanın içinde söküp atamadıkları vardır. O düğümler öylesine sıkar ki kalbi, Aşk'tan yana gerginlikle ödüllendirilir. Gayrısının şikayet ettiği kıvılcımları, serin ateşlerle üzerine serpiştirir.  İşte Aşk... Menşei: Hüzün. Akordu bozuk gönüller, nasıl doğru çalsın Aşk şarkısını? Meçhul iklimlerden, bilinen yalnızlığa bir yolculuktur bu. Fısıltılarla mümkün, gür seslerle değil. Kendini bir fısıltıda işitenlerin, kargaşa kalabalıklar içerisinde binlerce olan kendisinin, birini bulabilendir.

Velhasıl kelam, ölmeden önce ölümü öldür ki, yaşamı diri tut. Kuraklık, bataklıktan beterdir. Sendeki seni yitir ki, sendeki seni getir. Geç kalınmış ölüm, nefisle nişanlanır/ nefesinle evlenir. Kişinin katli bilinmez belki. Ama katili kendisidir. 


Ramazan Musluoglu

İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.